22 Ekim 2018 Pazartesi

Para Mı? Mutluluk Mu?



56 yaşında hayata gözlerini yuman milyarder Steve Jobs’un yazdığı son yazı

İş yaşamında büyük başarılara ulaştım. Kimilerinin gözünde yaşamım başarının simgesi, fakat işin dışında çok az neşem oldu benim. İşin sonunda zenginliğim alışmış olduğum hayatın bana getirdiği tek gerçeklik. Ölümle yüzleştiğim şu anda, yatağımda uzanıp hayatımı gözlerimde canlandırırken, farkettim ki gururlandığım bilinirliliğim ve servetim ölümün karşısında ne kadarda anlamsızmış.

Arabayı kullanmak için, size para kazandırması için birilerini işe alabilirsiniz ancak hastalığınızı taşıması için kimseyi işe alamıyorsunuz. Kaybedilen maddesel şeyler bulunabilinir ya da yerine başkası konur fakat kaybedildiğinde bulunamayacak ya da yeri dolmayacak tek şey var o da “Yaşam.” Şu an hayatınızın hangi sahnesinde olursanız olun, zaman ile, o sahne perdesinin kapanması ile yüzleşeceksiniz.

Ailenize,eşinize,arkadaşlarınıza çok kıymet verin ve sevin. Kendinize iyi davranın ve insanlara değer verin. Yaşlandıkça ve umut ediyorum akıllandıkça farkediyorsunuz ki 300 dolarlık saat de 30 dolarlık saat de aynı zamanı söylüyor. İç huzurun bu tarz şeylerle elde edilemediğini anlıyorsunuz. İster first class ister ekonomi uçun, bilin ki o uçak düşerse siz de düşeceksiniz. 

O yüzden umut ederim ki şunu anlarsınız; kahkaha attığınız, sohbet ettiğiniz,şarkılar söylediğiniz, kuzeyden,güneyden,Doğudan,batıdan,cennetten ve dünyadan konuştuğunuz,ahbaplarınız,dostlarınız, eski arkadaşlarınız, erkek kardeşiniz,kız kardeşiniz varsa bilin ki gerçek mutluluk bu. 

Çocuklarınızı zengin olması için eğitmeyin, onları mutlu olmaları için eğitin. Böylelikle büyüdüklerinde herşeyin fiyatını değil,değerini bilirler. 

Yemeğinizi ilacınız gibi yiyin aksi halde ilacı yemek yerine yersiniz.

Sizi seven kişi sizi asla bırakmayacaktır. Bırakmak için yüzlerce neden saysa da mutlaka sizde kalmak için neden bulacaktır. Bilin ki insan ile insan olabilmek arasında çok büyük fark var ve bunu anlayan çok az insan var. Doğduğunuzda sevildiniz ve ölürken de sevileceksiniz. Bu arada kalan zamanı başarmak zorundasınız.

Hayattaki en iyi altı doktor güneş ışığı ,dinlenmek,egzersiz yapmak, sağlıklı yemek,kendine güven ve arkadaşlar. Bunları hayatınızın her evresinde muhafaza edin ve sağlıklı bir ömrün tadını çıkarın.

Steve Jobs

İnstagram@bybucanni

31 Mayıs 2018 Perşembe

Hayata bir kadın olarak bakmak ne güzel !



Düşündüm de ;

Hayata bir kadın olarak bakmak ne güzel !...

Belim artık bir çay bardağı inceliğinde değil belki ama incecik zevklerim oluştu dünden bugüne.

Güzel bir kitap, yemek, manzara ve müzik hayatımın en keyifli anlarını sunuyor bir süredir.

Eski kilomda değilim tamam ama tüm fazlalıkları da attım hayatımdan. Buna rağmen kendimi dolu dolu ve zengin hissediyorum. 

Okuma gözlüğümü henüz boynumda taşımamakta inat etsem de sürekli çantamda artık. Gözlerimin eskisi kadar iyi gördüğü söylenemez ama tüm yaşanmışlıkları arşiv gibi taşıyorum gözlerimde .

Öyle yüksek sesle müzik dinlemek , bağırtılı çağırtılı kalabalık yerler eskisi kadar ilgimi çekmiyor. Hafifi bir müziğin eşlik ettiği sakin bir ortamdaki sohbetlerin tadı hiçbir şeyde yok.

Deli gibi alışveriş yapmıyorum artık. 
Öyle çok güzel görünme çabam da azalmış. 
Elbette üstüme başıma dikkat ediyorum ama artık son moda kıyafetler, kozmetikler ve takılar ilgimi eskisi kadar çekmiyor artık. 
Bir mağaza ya da kuaförde geçirdiğim uzun zamanlar sıkıyor. Yakışanın da yakışmayanın da farkındayım. 
Başkalarının takdir etmesi güzel ama en çok da kendime güzel görünmeyi seviyorum. 

Öyle çok insan tanıma hevesim de kalmadı. Samimi birkaç dost yetiyor da artıyor bile.

Yolunda gitmeyen işlere ,açılmayan kapılara eskisi kadar direnç göstermiyorum. 
Çünkü artık biliyorum ki kendimi paralasam da hayatın kendine ait bir öğretme biçimi var. Evrensel sistem olması gerekeni benden iyi biliyor ve kendi zamanını bekletiyor. 

Ne mutsuzken mutlu olmaya ne de herşey kötü iken yolunda olduğuna inandırmaya çalışıyorum kendimi. 
Her ne yaşıyorsam o karanlığın içinden geçip oradaki öğretiyi anlamaya çalışıyorum ki; bir gün gün ışığına çıktığımda kıymetini bileyim ufak tefek şeyleri dert etmeyim. 

Her ne yaşıyorsam bir benzerini hemen herkesin yaşadığını biliyorum artık. 
Bu yüzden yaşadıklarımı dramatize edip çok abartmadan ve kendime acımadan kabule geçiyorum. 

Sabır…
Nasıl da güzel bir kelimedir. 

Böyle zamanlarımda önemli görüşmelerimi ya da işlerimi erteliyorum. 
Biliyorum ki düşük enerjiyle yola çıktığım hiçbir işten hayır gelmez.

Hayatımı rölantiye aldığım dönemler bunlar. Boş viteste araba kullanmak gibi. Ne gaza basıyorum ne frene…

Bu zamanlarımı kendi içime dönmek ve kendimi daha iyi tanımak için kullanıyorum.

Biliyorum ki kaybı ancak böyle kazanca çevirebilirim. 

Biliyorum ki geçecek…bundan öncekiler gibi…

Herşey geçer…

Şikayeti çoktan bıraktım. 
Sürekli çözüme odaklanıyorum ki enerjim doğru yere kanalize olsun. 

Huzurum ve mutluluğum haklı olmamdan çok daha önemli artık. 

Kin ve intikam duygularımı çoktan hayatımdan çıkardım. 
İster kader deyin ister ilahi adalet adı önemli değil ama sistem olması gerekeni bir şekilde yerine getiriyor nasıl olsa. 

Bana iyi gelen insanlarla görüşüyorum. Hayallerimi, umutlarımı desteklemeyen ve şikayet odaklı insanlara yer yok artık hayatımda. 

Listemin en tepesinde sağlık var artık. Kalanların hepsine çizik attım. 

Zamanın usul usul yaklaşan adımlarını seviyorum.

Çünkü onun ortaya çıkardığı bu kadını seviyor ve zamanla kime dönüşeceğini merak ediyorum.

Daha yaşlı belki ama daha farkında ve duyarlı.

O yüzden çok daha güzel…

Serpil Ciritci

Sevgiyle...

İnstagram@bybucanni

21 Mayıs 2018 Pazartesi

Parfümün Dansı / Tom Robbins





"İşte şeytan denen varlık ,horozlara sabahın beşinde ötmeyi, uyuyan çiftçilerin yüzündeki gülümseme ifadesini silebilmek için öğretmiştir."Syf:45

"Haritasız ve rehbersiz yolculuk yapan gezginler için her beklenmedik plan değişimi bir sevinç dalgası yaratır." Syf:46

"İnsanoğlu bitkilerden ve hayvanlardan uzaklaşıyor. Yavaş yavaş onlarla bağını koparıyor. Günün birinde tekrar ilişki kurmak zorunda kalacak. Eğer evren yaşayacaksa, insanoğlu buna mecbur olacak."Syf:51

"Boşboğazlık bazen bir gemiyi batırır."Syf:68

"Biliyor musun, kadınların açtığı yarayı tedavi etmenin yolu yok gibidir..." Syf:82

"Kendi kaderini kendi tayin etmenin fiyatı hiçbir zaman ucuz değildir." Syf:97

"Durmadan akıp giden günlük dünyanın gerçekliğine ve kalıcılığına inanmak budalalıktır." Syf:104

"Kendi gemine kaptanlık edemiyorsan, hangi yanlış limana vardığına şaşırmamalısın."Syf:113

"Küçük mucizeleri kabul ettiğimiz zaman kendimizi büyük mucizeleri hayal edebilecek yeterlilikte hissederiz. Bir istiridyenin içinden parlak, canlı, lezzetli bir canlının çıkabileceğini kabul ettiğimiz anda, aynı kabuktan Afrodit'in geleceğini de kabul etmişiz demektir." Syf:129

"Arzu kelimesi, ortada bizim olmayan bir şeyin varlığını gösteriyor. Eğer her şeyimiz varsa, o zaman arzu olamaz; çünkü isteyecek bir şey kalmamış olur." Syf:138 

"Aşkın en yüce işlevi, sevilen insanı özgün ve yeri doldurulamaz yapmasıdır.
Aşkla mantığın​ farkı da şudur: Aşkın gözünde bir kurbağa pekâlâ prens olabilir. Oysa mantıkçının analizinde, aşığın önce o kurbağanın prens olduğunu kanıtlaması gerekir, ki bu girişim nice tutkunun parıltısını​ körletmeye yeter." Syf:171

"Gün gelecek toprak da mahvolma tehlikesiyle yüz yüze gelecek. Ormanlar, dereler, hatta gökyüzünün kendisi. " Syf:195

"Asıl neden, sizin bireycilik uygulayıcısı olmanızdır. İşte bu yeni birey fikri, nice insanın yolunu şaşırmasına, kendini Pan’dan güçlü sanmasına sebep olacaktır. O zaman kendilerini topraktan da üstün sanacaklar ve toprağın ırzına geçmeye, onu mahvetmeye başlayacaklar." Syf:196

"Bundan bin yıl sonra bir gün, bazı insanlar ölümü yalnızca zekâyla yenmeye kalkışacaklar. Yaşlılığa ve ölüme karşı birtakım ilaçlar vasıtasıyla savaş açacaklar. Zekâlarının bulduğu, icat ettiği iksirleri, tıbbi silahları kullanacaklar. Yaşlılık ve ölüm onlardan ve onların ilaçlarından kaçacak, gerileyecek. Ama ne yazık ki, yalnızca mantıkla mücadele ettikleri, ruh ve kalp konusunda ilerleme kaydetmedikleri için gerçek ölümsüzlük onlara nasip olmayacak. Ne var ki, zihinsel yeteneklerinin sağladığı sahte ölümsüzlük bile verilmemeli onlara. Verilirse çok büyük çapta kötüye kullanılacaktır. Bu yüzden, bugünden yemin etmeniz gerek. Eğer bu olaylar yer aldığında hâlâ yaşıyorsanız, onlarla mücadele etmeye, zihni kadar kalbini ve ruhunu da işe katmayan kimselere ölümsüzlük sağlanmaması için çalışmaya ahdetmelisiniz." Syf:197

"İnsan, varoluşu bir ödüller ve cezalar sistemi gibi görecek kadar yüzeysel olsa bile, zaferlerimizin karşılığını da yenilgimizin karşılığı gibi pahalıya ödediğimizi er geç anlar." Syf:202

"Üzüntünün hayatımı ölüleştirmesine izin vermemeliyim." Syf:252 

"İnsan mutsuzken dikkati hep kendine döner. Kendini çok ciddiye alır. Mutlular, yani kendilerini gerçekten severlerse, pek düşünmezler kendilerini. Mutsuzu neşelendirmeye çalıştığında, istemez, karşı çıkar. Çünkü dikkatini kendinden ayırıp evrene yöneltmek zorunda kalacaktır. Mutsuzluk kendine düşkünlüğün varacağı son noktadır. " Syf:228

"Hayata karşı merak beslemeyen, var olmaktan çok az sevinç duyan kimseler, bilinçaltında hastalıkla, kazayla ve şiddetle işbirliği yapar, onları kendi üstlerine çekerler." Syf:230


"Birisinin kendilerine, hayatın 'yor' kısmında bir şansları olduğunu, umutlarını 'mıştı' ya bağlamak zorunda olmadıklarını söylemesini istiyorlar." Syf:282


"Öyle çok konuşuyorsun ki, öldüğün zaman dilini ayrıca sopayla öldürmek zorunda kalacaklar." Syf:285

“Bence beynin büyümesi, belleğe yer kazandırmak içindi. Son deneyler, bize belleğin, belli sinir merkezlerinde değil, yaygın olarak tüm beyinde bulunduğunu açıklıyor. İnsanoğlu daha uzun yaşamaya başlayınca, entelektüel faaliyetlerinin alanı genişleyince, hatırlayacak daha çok şeyi oldu. Yani evinde daha çok dolap bulundurması gerekti diyelim. Ama işin ilginç olan yönü, yeni dolap alanının, o sıra ihtiyaç duyulanın çok üstünde olmasıydı. Hatta bugün gerekenden bile fazladır. Oysa bizler, o çağın insanından üç kat uzun ömür sürüyoruz. Faaliyetlerimiz de geometrik dizi olarak artıyor. Yoksa evrim, bizi ilerde, şimdikinden çok daha uzun yaşayacağımız günlere mi hazırlıyordu? Bellek alanının genişlemesi, uzun vadeli bir uzun ömür planının parçası mıydı? Bir ölümsüzlük numarası mıydı?” Syf:290

"Eskiden insanları mikroplar öldürürdü. Şimdi ise kötü alışkanlıklar öldürüyor." Syf:304

"Koku, beynimizin kullandığı dildir. Açlık, susuzluk, saldırganlık​, korku, şehvet... Beyin bunların hepsini koku dilinde yorumlar." Syf:310

“Yaşlılık bir hastalıktır. Belki doğaldır, ama sağlık da doğaldır, üstelik ötekinden çok daha iyidir. Aslında paslanma da doğal bir şey... öyle değil mi? Ama paslanma önlenebilir. Eğer önlemezsen, makineni mahveder. Yaşlanma için de aynı durum söz konusu. İnsan yaşlanır, çünkü vücudunun paslanmasına izin verir de ondan.” Syf:321

"Vücut, zihnin uşağıdır. Eğer vücudumuza durmadan, yetmiş ikiye vardığımızda nalları dikeceğimizi söylersek, yetmiş ikiye varınca gerçekten dikeriz nalları. "Syf:333

"Yazık ki vatanım için feda edecek bir tek canım var." Syf:337

“Günümüz aydınlarının en büyük başarısızlığı, mizahı ciddiye almaktaki yetersizliği olmuştur.”Syf:373

"Alobar "İnsan sonsuzluğu kadar yaşayacaksa,kalbiyle yaşamalı"dedi." Syf:401


Arka Kapak

Oyunculuk uçarılık değil, bilgeliktir' diyerek çılgınlık derecesinde 'oyuncul' romanlar yazan Tom Robbins, 
bu romanda hayatımızı var eden en temel kavramlar hakkında düşünmeye ve 
insanın doğayla ilişkisinin kopma sürecinin anlatıldığı düşsel / tarihsel bir yolculuğa çağırıyor bizi. 
Batı'dan Doğu'ya, oradan da Yeni Dünya'ya uzanan, ölümsüzlüğü kovalayan ve yüzyıllar süren bir yolculuktur bu. 
Batı, acı çekmeyi seven, mantığa, bireyciliğe ve üretime tapınanların diyarıdır. 
Doğu, aşka, boş zamana, münzeviliğe, bilinmezliğe hayatında yer veren insanların yaşadığı su ve parfüm diyarıdır. 
Yeni Dünya'da ise sadece 'başarı' ve hırs vardır. 
Yolculuğun en ilginç kişisi ise keçi ayaklı, zevk ve bereket tanrısı Pan'dır. 
Pan, insanların duyguları ile düşünceleri arasına duvar çekmeleri, yaşamak yerine, cennete kabul edilmek ve doğayı tahakküm altına almak için çalışmaları; dans, müzik ve aşkla ilgilenmek yerine, doğru ve yanlışla uğraşan Aristo, İsa ve Descartes'a inanmaları ile gücünü yitiren bir tanrıdır. 
Aynı zamanda Bay Mantıksız, Bay İçgüdü, Bay Hayvani Sır, Bay Çingene, Bay Korku, Bay Aydedeye Havlayan, Bay Şaşırtıp Kaçan, Bay Mastürbasyon, Bay İnatçı Güç, Bay Küstahlık, Bay Doğa En İyisini Bilir...dir.

Sevgiyle...

İnstagram@bybucanni

7 Mayıs 2018 Pazartesi

Kağıt Ev / Carlos Maria Dominguez




"Kitaplar insanların kaderlerini değiştirir."Syf:8

"Büyükannem ne zaman yatakta kitap okuduğumu görse bana, "Bırak şunu, kitaplar tehlikelidir,"derdi."Syf:8

"onu hayattan alıp götürecek olanın yine bu olacağını bilemeden hayatını edebiyata adadı."Syf:9

"Çoğunlukla bir kitaptan kurtulmak ona sahip olmaktan daha zordur. Kitaplar, sanki asla geri dönemeyeceğimiz bir anının tanıkları gibi, bir ihtiyaç ve unutkanlık anlaşmasıyla tutunurlar insana."

"Kimse bir kitap kaybetmek istemez. Bir daha okumayacak olsak da başlığında eski, belki de kaybolmuş bir duyguyu taşıyan bir kitabı kaybetmektense bir yüzük, saat ve ya şemsiye kaybetmeyi yeğleriz." Syf:14

"Sadece çok uzak bir gelecekte bana faydası olacak kitapları, genel okuma çizgimin dışında kalanları ve bir kez okuyup da bir daha yıllar boyu, belki de hiçbir zaman kapağını bile açmayacaklarımı neden evde tuttuğumu defalarca sordum kendime." Syf:14 

"Sırf ziyaretçilerinin kütüphane raflarındaki kitaplara hayran hayran bakabilmeleri için mutfakta kahve hazırlama işini kasten uzatan bir filoloji profesörü tanıdım."Syf:14

"Biz okurlar, sadece eğlence amaçlı olsa bile, arkadaşlarımızın kütüphanesini gözleriz. Bazen sahip olmadığımız ama okumak istediğimiz bir kitabı bulmak için yaparız bunu, bazense karşımızdaki hayvanın ne ile beslendiğini öğrenmek için."Syf:15

"Buenos Aires'liler ellerinde kulaklarına dayalı cep telefonları ile dolanıyor, arabalarını cep telefonlarını omuzlarıyla kulakları arasına sıkıştırmış bir şekilde kullanıyor, toplu taşıma araçlarında, süpermarketlerde yine cep telefonuyla konuşuyor ve sokakları bile, sanki sözel bir virüs hayatlarının kontrolünü ele geçirmişçesine, bu şekilde süpürüyorlardı." Syf:17

"Kitapları gündelik hayatla kirletmemem gerektiğini zamanında fark ettim. İster istemez kirleniyorlar." Syf:26

"Kendimi bildim bileli birbiri ardına kitap satın alıp duruyorum. İnşa edilen bir kütüphane, yaratılan bir hayat demektir." Syf:27

"Kitapları buluyor ve onların bizi başka bir yere götürmelerine olanak tanıyoruz." Syf:27

"...bazen sadece tek bir bölümü anlamak için yirmi kitap daha okumam gerekiyor. Bu işe kesinlikle bayılıyorum." Syf:27

"Eline ne zaman para geçse kitap alırdı." Syf:28

"19.yüzyıl Fransız edebiyatı,onun hafif uykusuna gece bekçiliği yapıyordu diyebilirim." Syf:28

"Duşun olduğu yer hariç tüm banyo duvarları kitap kaplıydı ve kitaplara bir şey olmamasının nedeni buharı önlemek adına sıcak suyla yıkanmaktan vazgeçmesiydi. Yaz kış soğuk suyla yıkanırdı." Syf:30

"Kimi fikirlerin aklımı çeldiğini itiraf etmeliyim ama bir okur zaten var olan yolda ilerleyen bir yolcudur. Ve bu yol sonsuzdur. Ağaç kaleme alınmıştır çoktan; taşı ve dalı kıpırdatan rüzgâr, bu dala duyulan özlem ve gölgelerini yasladıkları sevda... Normalde yabancısı olacağım bir zaman dilimi olan günde birkaç saati bu yolda geçirmekten daha büyük bir mutluluk bilmiyorum. Bir ömür yetmez bu yolda yürümeye. Borges'in bir cümlesinin yarısını çalayım: Kütüphane zamana açılan bir kapıdır." Syf:31

"Kitaplarin kenarına bir şeyler karaladiginda, renkli kalemlerle satırların altını çizdiğinde,anlatılmak istenen hissi daha iyi kavradigini söylerdi."Syf:31

"Okumaya ayıracak kısıtlı zamanıma hayıflanıyorum ama kitap okumak için bütün bir günü, isterse gecesi olan bir adam düşünün. Ve istediği kitabı satın alabilecek paraya sahip bir adam. Sınırı yoktur. Arzusunun insafına kalmıştır." Syf:32

"İnsan pek çok kitabı fethedebilir ama bir kaşif onları idare etmekle yükümlüdür." Sfy:34

"Orada, şu an sizin oturduğunuz yerde oturduğu bir akşam bana kavgalı yazarları aynı rafa koymamaya karar verdiğini açıkladı." Syf:35

"Goethe’yi Wagner operası dinleyerek ya da Baudelaire’i Debussy eşliğinde okumayı severim. Bu, yolculuğun bir parçasıdır ve sizi temin ederim alınan haz, her anlamda, en üst düzeydedir." Syf:38

"Elektriğin icadından önce yazılan eserleri mum ışığında okumanın esprisini yapardık." Syf:38

"Bir koleksiyoncu için yangın sözcüğü düşlerin yanıp kül olmasıyla eş değerdir." Syf:41

"Muhtemel tehlikeyi hiç dillendirmezsek onun gerçekleşmeyeceğini varsayarız; kendimizi bu şekilde sakınacağımızı zannederiz." Syf:41

"Hala benim arkadaşım onlar.Kışın üzerimi örtüyor,yazın gölge yaratıyorlar. Beni rüzgarlardan koruyorlar.Kitaplar benim evim."  Syf:47

"Pek çok sözlük asıl amaçları için kullanıldığından daha çok ütü ve düzleştirici olarak kullanılmıştır ve hiç de az değildir içlerinde mektuplar,banknotlar ve sırlar saklayan,raflara gizlenmiş kitapların sayısı.
İnsanlar kitapların kaderlerini de değiştirir." Syf:49 

"Bir vazo, bir kahve makinesi yahut bir televizyon bir kitaptan çok daha önce eskir yahut kırılıp bozulur. Bir kitap, sahibi onu parçalamak, sayfalarını yırtmak, ateşe atmak istemediği sürece işlevini yitirmez."Syf:49

"Arjantin'deki son askeri diktatörlük döneminde pek çok insan kitaplarını tuvaletlerde, banyolarda yaktı veya bahçelere gömdü. Adları kötüye çıkan ciltler, tehlike oluşturmaya başlamıştı. Kitaplar ve kendi hayatları arasında seçim yapmak zorunda kalan Arjantinliler kitaplarının cellatları olmayı seçtiler." Syf: 49

Arka Kapak

Bazı insanlar kitap okumaz, bazıları okur ve kimileriyse okumakla kalmayıp onlarla birlikte yaşar. 
Kâğıt Ev, işte bu kitap tutkunlarından Carlos Brauer’in ve onun -bir edebiyat profesörü olan- Bruma Lennon’la olan gizemli ilişkisinin, bu ilişkinin gün yüzüne çıkmasına neden olan bir Joseph Conrad cildinin, kitap ve okuma aşkıyla dolu yaşamların hikâyesi...


Sevgiyle...

İnstagram@bybucanni

24 Nisan 2018 Salı

Bahar Temizliği


Kulpu kırık fincanları,

‘Zayıflayınca giyerim’ kotunu,

Son 5 aydır giymediğiniz kıyafetleri, 

Arka balkona tıkıştırdığınız, bir gün yüzünü yenilerim pırıl pırıl olur dediğiniz o sandalyeyi, 

Dibi kararmış tencereyi, 

Taşındığınız hangi evden kaldığı, hangi kapıyı açtığı artık meçhul olan o anahtarları, 

Sırf genç ve güzel çıkmışsınız diye yanınızda o hiç sevmediğiniz tiple poz verdiğiniz fotoğrafı, 

Çekmecenin dibindeki müzik kasetlerini (kaset mi kaldı allah aşkına) 

ATIN

Ohh bir ferahlayın bakalım. Tamam mı?

Şimdi ihtimalleri atın.

‘Olacaktı, son anda olmadı’ları atın, olmamış işte.

Takılıp kaldığınız o günü, 

Düşünüp durduğunuz o lafı. 

ATIN 

Küstüğünüz için uzun zamandır görmediklerinizin aklınızda kalan son görüntüsünü,

Alındıklarınızın, gücendiklerinizin hiç umurunda olmayan o ‘olayı’

ATIN 

O hiç beceremediğiniz yemeğin tarifini, 

Kestiğiniz eski gazete küpürünü, 

İçinizi kemiren o ukteyi 

ATIN 

Zamanı gelince yiyeceğiniz soğuk intikam yemeğini de dökün.

Soğuk yemeğin hiç tadı olmaz. 

Cevabı olmayan soruları 

Kaçırdığınız fırsatları 

Atıldığınız işleri 

Beceremediğiniz ilişkileri 

Kişisel gelişim kitaplarını 

ATIN 

Arkanızdan konuşanları,

Önünüzü kapayanları,

Alamadığınız terfiyi, 

Oturamadığınız evi, 

‘Şimdiki aklım olsa’ları, 

Aldığınız en kötü karneyi, 

Hatta en iyi karneyi,

Çalışmayan saatleri,

İşe yaramayan fikirleri,

Kaçan trenleri, 

Zamansız yaşlandıran dertleri, 

‘O gün’ olanları, 

Halının altına süpürdüklerinizi, 

Dolabın dibine iteklediklerinizi 

ATIN 

Bakın, ne güzel güneş çıktı. 

Can Yücel

Sevgiyle...

İnstagram@bybucanni

11 Nisan 2018 Çarşamba

Bugün Bir Kova Doldurdun mu?

Bugün Bir Kova Doldurdun mu?

Yazarı Carol McCloud. 


Kitapta, herkesin görünmez bir kovası var. 

Sokaklarda evlerde herkes o kovayla geziyor. 

Kovanın tek işi, kendinle ilgili güzel duyguları taşımak. 

Birisi seni mutlu ettiğinde, övdüğünde, yalnız bırakmadığında kovan doluyor. 

Çünkü kendinle ilgili güzel duygulanıyorsun. 

Birisi sana kötü davrandığında, haksızlık ettiğinde, kırıcı konuştuğunda kovan boşalıyor. 

Kendinle ilgili üzücü duygulara bürünüyorsun. 

Ama burada bitmiyor kovanın hikayesi. 

Hazır mısınız? En sevdiğim bölüme geldik.

Birinin kovasını doldurursan, senin de kovan doluyor. 

Birisinin kovasını boşaltırsan, senin kovan da boşalıyor.

Anaokullarına kovalar koymuşlar. 

Her bir kovaya, bir çocuğun ismini yazmışlar. 

Eğer birini paylaşarak, severek, teşekkür ederek iyi hissettirirse, hem onun hem 

kendisinin kovasına bilye atıyor. 

Amaç kovanı doldurmak, ama nasıl? 

Başkasının kovasını doldurarak.

Bu kitabı okuyalım. 

Eve aile kovaları alalım. 

Dolu kova neymiş, boş kova neymiş görelim.

Nil Karaibrahimgil

İnstagram@bybucanni

2 Nisan 2018 Pazartesi

Fahrenheit 451 / Ray Bradbury



"Demek yürüyorsunuz?" dedi polis memuru, "Sadece yürüyor musunuz?"
Başımla onaylayarak açık gerçeği hazmetmesini bekledim.
"Pekala," dedi polis memuru, "Bir daha yapmayın!" Syf:8

"Bazı şeylere bakmayı, koklamayı ve bazen de bütün gece uyanık kalıp yürümeyi ve güneşin doğuşunu izlemeyi severim." Syf:28

"Uzun zaman önce itfaiyecilerin yangınları başlatmak yerine, söndürdükleri söylenir, doğru mu?" Syf:29

“Ben bazen sürücülerin çimen ya da çiçek nedir bilmediklerini düşünüyorum. Çünkü onları asla yavaş gidip göremezler,” syf:30

"..., çağımız kullanıp atılan kağıt mendil çağı. Burnunu bir kişiye sil, buruşturup at, başka birini al, buruştur at." syf:41

"Psikiyatrist, niçin dışarı çıktığımı, ormanda bisikletle dolaştığımı, kuşları seyrettiğimi ve kelebekleri topladığımı bilmek istiyor." Syf:48

"İnsanlar hiç bir şey konuşmuyorlar.... Çoğunlıkla, arabaların, elbiselerin ve yüzme havuzlarının isimlerini sayıyorlar ve ne kadar harika olduklarını söylüyorlar. Hiç kimse diğerlerinden farklı bir şey söylemiyor." Syf:59

"Keşke onun beynini alıp kuru temizlemeciye götürüp, ceplerini boşaltıp, 
buhara tuttuktan sonra, yeniden kolalayıp sabahleyin geri getirebilselerdi. 
Keşke..." Syf:40

"Ben anti-sosyalim, öyle diyorlar. Onların arasına karışmıyorum. 
Çok garip. Ben aslında çok sosyal biriyim. 
Bu tümüyle, sosyalle ne kastettiğimize bağlıdır, değil mi? 
Bana göre sosyal demek, bu gibi şeyler hakkında konuşmak demektir. 
Ön bahçedeki ağaçtan dökülen kestaneleri çatırdattı. 
Ya da dünyanın ne kadar tuhaf olduğundan söz etmektir. 
İnsanlar birlikte olmak güzel. Fakat bir grup insanı bir araya getirerek, sonra da benim konuşmama izin vermemek sosyallik değildir bence. 
Ya sence?" Syf:57

"Eski zamanlarda bazen resimler bir şeyler söylermiş, hatta insanları bile gösterirmiş." Syf:59

"Kitaplarda bir şeyler olmalıydı, hayal edemeyeceğimiz bir şeyler, 
kadının yanan bir evde kalmasını sağlayacak bir şeyler; orada bir şeyler olmalı.
Bir hiç için kalmazsın." Syf:85

"Geçen gece, son on yıldır kullandığım gaz yağını düşündüm . Ve kitapları düşündüm. 
İlk kez anladım ki bütün kitapların arkasında bir insan vardı. 
Her birini bir insan düşünüp yaratmıştı. 
Bir insan onları kağıda dökmek için günlerini veriyordu. Ben bunları düşünmeyi bile daha önce asla düşünmemiştim. "Montag yataktan kalktı.
Adamın ömrü boyunca çevresine ve etrafına bakarak, yaşamı izleyerek yazdığı şeyi, ben geleyim iki dakika içerisinde bum diye yakıp bitireyim." Syf:86

"Düğmenin yerini fermuar aldı, insanın gündoğumunda giyinirken düşünecek kadar bile zamanı, bir felsefe saati, dolayısıyla da melankoli saati yok." Syf:91

"Herkese daha çok spor, topluluk ruhu, eğlence düşüyor ve düşünmen gerekmiyor değil mi?" Syf:93

"Yaşamımızın her saniyesinde nasıl da kalkıyor bu bombardıman uçakları! Niçin hiç kimse bu konuda konuşmak istemiyor? " Syf:114

"Söylentiler duydum; dünya açlıktan ölüyormuş, fakat biz iyi besleniyoruz. Dünyanın ağır şartlarda çalıştığı ve bizim eğlendiğimiz doğru mu?" Syf:114

"Belki kitaplar bizi yarım da olsa mağaralarımızdan çıkartabilirler." Syf:114

"Ben şeylerden söz etmem, bayım""Ben şeylerin anlamlarından söz ederim. Burada otururum ve yaşadığımı bilirim." Syf:116

"Sadece söylemek zorunda olduğum şeyleri dinleyecek birini istiyorum." Syf:126

"Bilmiyorum. Mutlu olmak için ihtiyacımız olan her şeye sahibiz, ama mutlu değiliz." Syf:126

"TV oturma odasına bir tohum ektikten sonra onun sizi kavrayan pençesinden kendisini kurtaran olmuş mu? Sizi istediği biçimde yetiştirir." Syf:128

"İnsanlar neden insanları incitmek ister? Dünyada yeterince incitecek şey yokmuş gibi." Syf:152

"Hata yapmaktan korkuyorsun. Korkma. Hatalardan yararlanılabilir." Syf:156

"Yetersiz bilgi tehlikeli bir şeydir." Syf:159

"Bugünlerde insanlar, kendilerine bir şey olmayacağından çok emin görünüyorlar.
Başkaları ölecek, ben yaşayacağım. Sonuç yok, sorumluluk yok." Syf:171

"Kendimize telkin etmemiz gereken en önemli şey bizim önemli olmadığımızdı. Bilgiçlik taslamamalı ve kendimizi dünyanın diğer insanlarından üstün görmemeliydik." Syf:222

"...,herkes öldüğü zaman geride bir şey bırakmalı. Bir çocuk, bir kitap, bir resim, bir ev, yapmış olduğu bir duvar ya da ekili bir bahçe. Ellerinin bir şekilde dokunduğu ve ruhunun öldüğün zaman gidebileceği bir şey. Öyle ki insanlar senin diktiğin ağaç ya da çiçeğe baktığı zaman seni orada görebilsinler.

Ne yaptığın önemli değil, derdi, yeter ki sen ellerini onun üstünden çektiğin zaman, ona dokunduğun zamanki halini değiştiren bir şey yapmış olasın. Otları sadece biçen bir adamla, gerçek bir bahçıvan arasındaki fark dokunuştadır." Syf:226

" 'Gözlerini merakla doldur,' dedi, ve sanki on saniye sonra ölecekmişsin gibi yaşa. Dünyayı gör." syf:228


*****

Ne güzel bir kitaptın sen Fahrenheit 451, bunca zamandır nasıl okumadım ben seni. Müthiş bir kitaptı. Ray Bradbury nin öngörüsüne , felsefesine hayran kaldım. Kitabı okuduktan sonra filmini de izlemek istedim. 1966 yapımını buldum fakat, film benim kitabı okurken kurguladığım dünyanın teknolojik olarak çok gerisinde kaldı. Ararken filmin 2018 versiyonunun fragmanına denk geldim. 2018 Mayısta vizyona girecekmiş. İşte bu filmdeki görseller tamda benim kafamdaki görüntülerdi. Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. 

Sevgiyle...

30 Mart 2018 Cuma

20 dk Kuralını Duydunuz mu?


Büyük şehirde yaşamanın dezavantajlarını hepimiz yaşıyoruz.

Hayat hızlıca akıyor, hepimiz sürekli bir şeylere yetişme derdindeyiz. 

Bazen koşturmaktan, bazen yorgunluktan, bazen de tembellikten aslında bize en faydası 

olacak durumları pas geçiyoruz. 

Her şeyi aynı anda yapma telaşına kapıldığımız için bir şeyler mutlaka eksik kalıyor.

Sizlerde benim gibi düşünüyorsanız 20 dk kuralı tam bize göre ; )



20 Dakik Kuralını; 

" Tembelliğe karşı savaşmanın, motivasyonunuzu artırmanın, kendinizi sürekli şarj 

etmenin, işe odaklanırken aynı zamanda dış dünyadan yani sosyal hayattan kopmamanın, 

kısacası hangi anlamda ve ne kadar yoğun olursanız olun kendinizi zinde tutmanın oldukça

 aktif bir yolu" olarak tanımlamış uzmanlar.



Az hiçten her zaman iyidir diyerek hemen kendi 20 dakikalarımı sıraladım.

Her gün bir sevdiğime 20 dk. zaman ayırırsam ilişkilerim güçlenir.

Her gün 20 dk. spor yaparsam sağlığım yerinde olur.

Her gün 20 dk. içime dönüp kendi merkezimde kalırsam ruhum dinlenir.

Hafta sonunu beklemeyip her gün 20 dk mı evi derleyip toplamaya ayırırsam, etrafım her 

zaman düzenli olur. 

Her gün 20dk. kitap okuyarak kendime yeni ufuklar açabilirim. 

Her gün 20 dk ingilizce ye zaman ayırsam dilim gelişir. 

Farkında mısınız? 

Sadece 120 dk ya ne çok şey sığmış. 

Bence kesinlikle denemeye değer ; )

Sevgiyle...

23 Mart 2018 Cuma

Drina'da Son Gün / Faik Baysal



Tito’dan önce büyük Yugoslavya, Alman faşizminin çizmeleri altında eziliyordu. Bu cennet ülkeyi Yugoslavya yapan bütün değerler ayaklar altına alınmış, halklar birbirine düşman kesilmişti. Savaş ne yazık ki güncelliğini hiç yitirmedi...

"İnsan unutan, hem de çok çabuk unutan bir varlıktı." Syf:94

"Savaş yalnız kentin barış günlerinde ışıl ışıl yanan çarşısını değil, içinde yaşayan binlerce insanın aydınlık dünyasını da karartmıştı."Syf:114

"Din ve politika birleştirici olmalı, ayırıcı ve bölücü değil." Syf:126

"Ne kadar çirkinlik varsa onların yaratıcıları hep erkeklerdi. Kavgaların ve savaşların hepsi erkeklerindi. Barış yanlız analarındı." Syf:145

"Niye bunalsın? Kitap okuyan insan yalnız değildir ki." Syf:164
"Insanlar çok acayip yaratıklardı, bir çoğu ne istediğini bilmiyordu." Syf :165

"Tarihe bakarsanız her çağda kendinde hakkı savunabilecek gücün bulunduğuna inanan birçok insanın belli bir sınırda durmasını bilmediğini, birkaç başarının ardından gururdan şişerek birer cani kesildiğini görürsünüz. Bu nedenle insanları kolay kolay kahramanlaştırmayınız." Syf:259

"Yeni kuşaklara hiç kimsenin başkasının evine saldırmaya hakkı olmadığı anlatılmalıydı. Onlara dövüşmeyi değil birbirlerini sevmeyi öğretmeliydi." Syf:267

"Parayı seven adama selam verme." Syf:322

"Aklından yüz kızartıcı hiçbir şey geçmiyordu. Çünkü ölüm korkusu insani insanlıktan çıkaran ne kadar mikrop varsa hepsini kolaylıkla öldürüveren en büyük antiseptiklerden biriydi. "Syf:331

"Dünyaya barışı getirmek ancak insanı dünyadan kaldırmakla gerçekleştirilebilir. Bence insanın mutluluğuna giden tek bir yol vardır. O da hiçbir işe yaramayan rejimleri ve siyaset adamlarını en kısa zamanda ortadan kaldırmak, milletlerin yönetimini kadınların eline vermektir. Erkekler istemese de bu er geç bir gün olacaktır. Geleceğin dünyası gelecekte ne muhafazakarların, ne demokratların, ne de sosyalistlerindir. Geleceğin dünyası kadınların dünyasıdır. Böyle bir dünya da şimdikinden çok daha mutlu olacağız." Syf:341

"Yirmi dakikadan beri tartışıyoruz. Süresi yirmi dakikayı aşan bir konuşmanın yararsız
olduğuna inananlardanım. Çünkü insan beyninin bir fikir tartışmasına bundan 
fazla dayanabildiği daha görülmüş değildir. Yirmi dakikadan sonra insan tartışma yerine kavga etmeye başlar." Syf:341

"Biraz önce savasin bir kumar olduğunu soylemistim sizlere. Hangi oyuncu daha kurnaz davranabilirse, hangisi daha iyi yalan söyleyebilir ve kalbini daha çok susturabilirse zafer de onun olur." Syf 375
"Bir gün zafer hiç kuşkusuz insanlığın olacak." Syf 427

12 Mart 2018 Pazartesi



Yürürsen Geçer... 

Hayatın ritmini kaçırmış olsan da

uyumadığın gecelerin sabahında umut var.

Çiçeklerini sulamaktan vazgeçsen de, azıcık uzağın yağmur...

Aynı yerden sevmediğin için, sevdiklerinle aynı yerde değilsin.
O kadar.

Bir kez daha, izin ver zamana.. 

Bir kez daha,

filmlere tutun, 

müziğe tutun, 

şiire tutun, 

bütün gün ağladım, nedenini hiç bilmiyorum diyen arkadaşına sıkı sıkı tutun.

Bir kez daha,

koltuğuna tutun,

nefesine tutun,
 
hatırladıklarına tutun,

Uçağa binmekten vazgeçtim, yapamayacağım diyen kardeşine sıkı sıkı tutun.

Dün biri, yürürsen geçer dedi..

Yürü yokuş aşağı, yokuş yukarı.

Belki haklıdır.. 

Belki, 

kedilerin geçtiği sokakların bir bildiği vardır.

Yürürsen Geçer / Kemal Hamamcıoğlı

7 Mart 2018 Çarşamba

Görgü



Ne okuduğun, hangi okulda okuduğun,

 nereli olduğun, fakirliğin, zenginliğin vs. vs. vs. liste uzatılabilir.

Bunların hiç biri önemli değil ama görgü gerçekten önemli bir unsurdur.

Kesinlikle müfredatta diğer bütün derslerden önce, ilk sırada yerini alması gerekir.

Mesela iş yerinde oturup kalkmana dikkat etmende bir görgü kuralıdır.

Ve tabi ki birbirine hitap şeklin ve ses tonun.

Senin boş  zamanının olması diğer insanlarında boş zamanı olması demek değildir.  

Mahalle ağzıyla konuşmakta iş ortamına yakışmaz.

Cep telefonunuza gelen özel telefonları toplum içinde açıp konuşmak yerine 

ya dışarıya çıkıp konuşmak ya da reddedip daha sonra konuşmak gerekir.

Bangır bangır konuşmak yerine usulca konuştuğunuzda da 

yan masada ki arkadaşınız sizi duyabilir. 

Ve ayrıca sizin, çocuğunuzun ve kocanızın günlük yaşantısı herkesi ilgilendirmeyebilir.

He bir de şuan bu yazdıklarımı diğer kuşlara yetiştirmek için can atan takipci kuşlarda 

vardır.

Belki onlarda bu yazanları yetiştirmek yerine kendilerine bir paye çıkarabilirler.

Görgü önemlidir.

*******

Bu yazıyı yazdığım günü hatırlıyorum :)))

Sinirlerim tepemdeydi.

Bunca yıllık çalışma hayatımda böyle bir ortamla hiç karşılaşmamıştım.

Seviye ilkokul 5. 

Neye uğradığımı şaşırmıştım.

Şükür ki çabuk kurtuldum :))

Herkes birbirini sevip hoşlanacak diye bir kural söz konusu olamaz.

Ama herkes birbirine saygılı olmalı.

Saygı varsa sevgi zaten gelir.

Sevgiyle...



INSTAGRAM bybucanni

 

KAÇ KİŞİ ONLINE