Hep bir masa başım vardı benim kestiğim, boyadığım, yapıştırdığım.
Kendi jenerasyonuma göre belkide en çok mektubu ben yazdım.
Ve ne mutlu ki bana bir o kadar da karşılık aldım yazdıklarıma.
İlk okulda hayatımı yazmaya kalktım.
10 yılda ne hayat yaşadımsa : )
10 yılda ne hayat yaşadımsa : )
Sonra başka sevdalara kapılıp günlük yazmaya yöneldim.
Her istediğimi özgürce yazma sıkıntısı hasıl olunca,
oturdum kendime yeni bir alfabe yaptım.
Sol anahtarı S, yıldız işareti Y idi galiba.
Özgürlüğümü ilan ettikten sonra ne yazık ki unuttum o alfabeyi.
Yıllar sonra dönüp defterlere baktığımda
kendim de anlamadım ne yazdığımı.
Alfabeyi bulamayınca defterleri yok ettim.
Alfabem elime geçti, bu seferde defterlerim yoktu artık.
Ama olsundu nasılsa özgürce yazabilirdim artık
ve ben yine hep yazdım.
Sonra baktım blog diye bir şey var bir süre de blog sevdasına kapıldım.
Sonra facebook, sonra instagram vs. vs. vs.
Ama
Hiç bir şey kağıdın kalemin yerini tutamadı.
Hepsinden vazgeçtim de kağıdımdan, kalemimden geçemedim.
Ben yine hep yazdım.
Bazen yapılacaklar listemi, bazen duyduğum bir şeyi, bazense duygularımı.
Yazacak hiç bir şeyim yoksa altını çizdiğim cümleleri yazdım.
Ama ben yine hep yazdım.
Yazmaktan hiç vazgeçmedim.
Bazı insanlar konuşarak rahatlar.
Ben hep yazdım, yazdıkça rahatladım.
Yazmak iyileştirir ; )
Sevgiyle...
yirmibeşağustosikibinonyedi/ F.B.Ö.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
GÖZLERİNİ AÇTIYSAN YENİ GÜNE, GÜLÜMSE :)